2.2 KİTAPLARA İMAN – HZ ÖMER’İN YOLCULUĞU

Ömer ibn Hattab belinde kılıç Mekke sokaklarında hızla ilerliyordu. Peygamber Efendimiz’in tebliğ ettiği dine katılanların sayısının her geçen gün hızla arttığını düşündükçe âdeta kan beynine sıçrıyordu. Bir yandan koşar adımlarla yürüyor, bir yandan da “Ben sana yapacağımı biliyorum.” diye söyleniyordu. Yolda bu şekilde ilerlerken bir adamla karşılaştı. Bu adamın adı Nuaym’dı. Müslüman olduğu hâlde imanını gizleyen sahabîlerden olan Nuaym, Ömer’i hızla gidiyor görünce, 

– Ömer nedir bu telâş? Nereye gidiyorsun, diye seslendi. Ömer, Nuaym’a sert bir şekilde baktıktan sonra cevap verdi: 

– Muhammed’i öldürmeye! 

– Neden? 

– Kendisinin peygamber olduğunu söylüyor, insanlar da O’na inanıp etrafında toplanıyorlar. Anlattıklarıyla insanları putlarımızdan uzaklaştırıyor. Üstelik sayıları da gittikçe çoğalıyor. Bu olayı kökünden çözmeden bize rahat yok. 

        Ömer’in bu sözleri karşısında Nuaym irkilmişti. Efendiler Efendisi’ni çok seviyordu ve ona bir zarar verilmesine gönlü asla razı olmazdı. Ömer’i bu fikrinden döndürmeliydi. Fakat Ömer, o kadar kızgın ve kararlı bir hâldeydi ki onu ikna etmek pek mümkün gözükmüyordu. O hâlde zaman kazanmalıydı. Bu sebeple önce şöyle dedi: 

– Eğer sen, Muhammed’i öldürürsen O’nun kabilesi olan Haşim oğulları da seni yaşatmaz.        

      Hattab oğlu Ömer, Nuaym’ın bu sözünden hiç etkilenmedi. Çünkü o bunları göze alarak yola çıkmıştı. Nuaym, en 104 azından vakit kazanarak durumu Peygamber Efendimiz’e haber vermek istiyordu. Vakit kazanmak için Ömer’e söylediği şey çok etkili olmalıydı ki Ömer’i oyalayabilsin. Bu düşünceyle ona şöyle dedi: 

– Duydum ki senin kız kardeşin ve enişten de onlara katılıp Müslüman olmuş. Bence sen, Muhammed’den önce kardeşini ve enişteni yola getirsen iyi olur. Ömer duyduklarına inanmamıştı: 

– Hayır inanmıyorum. Sen uydurdun bunu, diye bağırdı. Nuaym, 

– İnanmıyorsan evlerine gidip kendilerine sor, deyince Hattab oğlu Ömer, 

– Gidiyorum ama eğer söylediklerin yalansa bunun cezasını çekersin, dedi ve Nuaym’ın yanından hızla uzaklaştı. 

   Yolunu değiştirip kız kardeşi Fatıma ile eniştesinin evine gitmeye karar verdi. Hızla giderken “Ya adamın dedikleri doğru ise …” diye düşünmekten kendini alamıyordu. Arkadaşları, kardeşinin de Müslüman olduğunu duyarsa onun hakkında neler söylemezlerdi ki…    

     Bu arada Nuaym, hiç vakit kaybetmeden doğruca Erkam’ın evine geldi. O sırada Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) sahabîleriyle sohbet ediyordu. Nuaym, yolda karşılaştığı şeyleri Efendimiz’e tek tek anlattı. 

        Bu sırada Ömer ise hızlı adımlarla yoluna devam ediyor, kızgınlığından yanından geçen insanları bile görmüyordu. Sonunda eniştesiyle kız kardeşinin evine ulaştı. Evin dışından sesler geliyordu. Evde eniştesi Said ibn Amr, kız kardeşi Fatıma ve Müslümanlardan Habbab vardı. O sırada Habbab, Tâhâ Sûresi’nin “Muhakkak ki Ben, Allah’ım; Ben’den başka tanrı yoktur. Yalnız Bana kulluk et ve Ben’i anmak için namaz kıl.” 105 âyetlerini okuyordu. Ömer bu seslerin ne olduğunu anlamaya çalıştı. Pencerenin kenarına iyice yaklaştı. Sesleri şimdi daha iyi duyabiliyordu. Bu duyduğu şeyler, Ömer’e Kâbe’de Kur’ân dinlediği geceyi hatırlattı. Yine etkilenmeye başlamıştı. Ama o sinirli hâli doğru düşünmesine engel oluyordu. Kapıya yaklaşarak sertçe vurmaya başladı. Evdekiler kapıya vuruşundan Ömer’in geldiğini anlamışlardı. Habbab hemen evde bir yere saklandı. Eniştesi ve kardeşi, okudukları Kur’ân âyetlerinin yazılı olduğu sayfaları saklamak istiyorlardı. Çünkü onları gördüğü takdirde Ömer’in çok kızacağını biliyorlardı. Fatıma telâşla, 

– Bunları hemen saklayalım. Ömer, bunları görürse bize çok kızar, dedi. Sonra sayfaları, Ömer’in göremeyeceği bir yere sakladılar. Bu arada sesler kesilmişti. Ömer, bir yandan şiddetle kapıyı çalmaya devam ediyor, bir yandan da, 

– Ben Ömer, çabuk açın kapıyı, diye bağırıyordu. Ömer’in kız kardeşi Fatıma korka korka kapıyı açtı. Ömer, hızla içeri girerek eniştesinin yanına yaklaştı. Eniştesine, 

– Siz dininizi mi değiştirdiniz? Muhammed’in getirdiği dine mi girdiniz, dedi. Okuduklarını Ömer’in duyduğunu anlayan eniştesi, 

– Belki bizim seçtiğimiz din, sizinkinden daha iyidir, deyince Ömer çok kızdı. Hemen eniştesinin üzerine atlayarak onu tekmelemeye başladı. Bunu gören kız kardeşi aralarına girip onları ayırmaya çalıştı. Bu arada Ömer, kız kardeşini de tokatlayarak yüzünü kanattı. Kanlar içinde kalan Fatıma, düştüğü yerden doğrularak kararlı bir şekilde, 

– Ey Ömer! Doğru olan senin inandığın putlar değil, Muhammed’in Allah’tan getirdiğidir, dedi.  Ömer, kız kardeşinin ve eniştesinin çok kararlı olduğunu görünce ne yaparsa yapsın onları inandıklarından vazgeçiremeyeceğini anlamıştı. O arada aklına, dışarıdayken duyduğu ilginç sözler geldi. Fatıma’ya dönerek, 

– Ne okuyordunuz bana gösterin, dedi. Kardeşi ve eniştesi birbirlerine baktılar. Fatıma tereddüt ederek, 

– Ona bir kötülük yapmandan endişe ediyoruz, dedi. 

– Korkma, dedi Ömer, sayfaya hiçbir zarar vermeyeceğim. Sonra Fatıma, Kur’ân sayfalarını sakladıkları yerden çıkardı. Hazreti Ömer, kız kardeşinin öğrettiği şekilde guslettikten sonra sayfaları eline aldı. Sayfalarda Taha Sûresi yazılıydı. Hazreti Ömer sûreyi okumaya başladı. Biraz okuduktan sonra sakinleşmiş, kalbinde bir huzur hissetmişti. Kardeşine ve eniştesine, – Bunlar ne şiire ne de insan sözüne benziyor, dedi. Okuduklarından etkilenmiş görünüyordu. Kardeşiyle eniştesi gördüklerine inanamıyorlardı. Ömer’in sinirli hâli gitmişti. Sakin sakin sayfaları okuyordu. Bitirdikten sonra, 

– Beni Muhammed’e götürün, dedi. Eniştesi şaşkın şaşkın, 

– Muhammed’in yanına niçin gitmek istiyorsun? Yoksa O’na bir kötülük mü yapacaksın, deyince Hazreti Ömer, 

– Buraya gelene kadar O’nu öldürmek istiyordum. Ama az önce verdiğiniz sayfaları okuyunca O’nun anlattıklarını dinlemek istedim, dedi. Saklandığı yerden olanları izleyen Habbab, Ömer’in bu sözlerini duyunca çok heyecanlandı. Hemen ortaya çıktı. Ömer onu görünce çok şaşırdı. Çünkü onun evde olduğunu bilmiyordu. Habbab’ın Müslüman olduğunu önceden duymuştu.  Ondan Hazreti Muhammed ve tebliğ ettiği din hakkında bilgi alabileceğini düşünerek, 

– Bana Muhammed’i ve getirdiği dini anlat, dedi. Habbab anlatmaya başladı. Hazreti Ömer, dinlediği şeylerden etkileniyor ve duyduklarının doğru olduğunu tasdik ederek kafasını sallıyordu. Aniden durup dikkatle Habbab’ın yüzüne baktı. Sonra da, 

– Ben de sizin dininize girmek istiyorum. Haydi, beni Muhammed’e götür, dedi. Habbab çok heyecanlanmıştı. Ona dönerek şöyle dedi: 

– Müjde ey Ömer, işte şimdi doğru yolu buldun. Vallahi ben, senin Allah Resûlü’nün duasına mazhar olduğunu umuyorum! Heybetli Ömer artık iki büklümdü. Eve gelirken hissettiği duygularla, o anda hissettiği duygular çok farklıydı. Eve gelirken büyük bir kızgınlık içindeydi. Oysa artık kalbindeki kızgınlık gitmiş, yerine huzur dolmuştu. Bir an önce Efendimiz’in yanına gitmek istiyordu. Habbab’a dönerek bir defa daha, 

– Ey Habbab! Beni O’nun yanına götür, dedi. Habbab sevinç ve heyecanla, 

– Tamam, hemen gidelim, dedi. Hazreti Ömer ile Habbab birlikte yola çıktılar. Erkam’ın evine gidiyorlardı. Eve yaklaştıklarında Peygamberimiz’in arkadaşları, Hattab oğlu Ömer’in geldiğini karşıdan görmüşlerdi. Onun Müslümanlara karşı yaptıklarına şahit olanlar, çok endişelenmişlerdi. Efendiler Efendisi’ne zarar vermesinden korkuyorlardı. Hemen Peygamberimiz’e haber vererek ne yapmaları gerektiğini sordular. Allah Resûlü gayet sakin bir şekilde, 

– Bırakın gelsin, dedi Sahabîler, 

– Tamam ya Resûlullah, dediler ama hâlâ çekiniyorlardı. “Ya Ömer kötü niyetle gelmişse…” diye düşünmekten kendilerini alamıyorlardı. Sonunda kahramanlığıyla ün salmış Hazreti Hamza, 

– Merak etmeyin. Ömer, iyi niyetle geliyorsa ne iyi! Fakat kötü bir amaçla geliyorsa onu kendi kılıcıyla öldürürüm, dedi. Hazreti Hamza’nın bu sözü üzerine kapı açıldı. Habbab’la Hattab oğlu Ömer içeri girdiler. Selâm verdiler. Hattab oğlu Ömer; doğruca gidip Peygamber Efendimiz’in önüne oturdu ve Müslüman olmak istediğini söyledi. Daha sonra Allah Resûlü ile birlikte, 

– Ben şahitlik ediyorum ki Allah’tan başka ilâh yoktur, Muhammed de O’nun kulu ve Peygamberidir, diyerek Müslüman oldu. Sahabe bu olaya o kadar çok sevindi ki hep birlikte “Allahü Ekber! Allahü Ekber!” diyerek tekbir getirdiler. Çünkü Hattab oğlu Ömer, o çevredeki en kuvvetli, en yiğit, en cesur ve en zeki kişilerden biriydi. Böyle birinin Müslüman olması Müslümanların gücüne güç katacaktı. Ömer’i Peygamberimiz’i öldürmeye götüren yol, aniden değişmiş ve onu aydınlığın membaına ulaştırmıştı. Yüce Mevlâ, Peygamberimiz’in dualarını kabul etmişti. Çünkü Peygamberimiz “Allah’ım! İslâm’ı Ömer ibn Hattab veya Amr ibn Hişam’dan (Ebu Cehil) Senin nazarında sevimli olanı ile güçlendir.” diye dua etmişti. Hazreti Ömer’in Müslüman oluşu, Allah’ın lütfu ve Peygamber Efendimiz’in duasının bereketiydi. 


Konuya ilişkin Kahoot’a buradan ulaşabilirsiniz ;

Sevgini paylaş

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir