Sonsuz kudret sahibi olan Yüce Rabb’imiz, kâinatı muhteşem ve mükemmel bir düzen içinde yoktan var etti. Sonra dünyayı hadsiz rahmetiyle canlıların yaşayabileceği en ideal, en güzel bir mekân hâline getirdi. Ardından insanoğlunu; yarattığı güzellikleri görsün, nimetlerini tatsın ve Rabb’ini tanıyıp O’na kulluk etsin diye nazlı bir misafir olarak yeryüzüne gönderdi.
Bizi bizden iyi bilen rahmeti sonsuz Rabb’imiz, insanoğlunu dünyaya gönderdikten sonra da başıboş ve sahipsiz bırakmadı. Ona; Yüce Yaratıcısını tanıtması, Allah’a nasıl ibadet edeceğini anlatması, dünya ve âhiret saadetinin yollarını göstermesi için güzel ahlâkıyla, dürüstlüğüyle, yüksek karakteriyle, her bakımdan üstün yaratılıştaki en seçkin insanları peygamber olarak lütfetti. Allah’ın kendilerine peygamberlik verdiği o kutlu insanlar da insanlık tarihi boyunca Yüce Rabb’imizin emirlerini, O’nun yeryüzündeki halifesi olan kullarına eksiksiz olarak tebliğ ettiler.
İnsanlığın yüz akı olan bu kutlu elçiler içinde Allah, bazılarını diğerlerine üstün kılmıştır. Kâinatın övünç kaynağı Sevgili Peygamberimiz Hazreti Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) ise bütün peygamberlerin sultanıdır. Diğer peygamberler insanlık semasının yıldızları ise Kâinatın Efendisi Hazreti Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) onun güneşidir. Onun için Yüce Rabb’imiz, bütün peygamberleri Resûlü Ekrem Efendimiz’den haberdar etmiş ve onlardan kendi ümmetlerine Efendimiz’i müjdelemelerini istemiştir.
Onlar da Rablerine verdikleri sözü tutmuşlar ve ümmetlerine ahir zamanda gelecek olan son peygamberi muştulamışlar, kendileri de O’na ümmet olmak için can atmışlardır. Varlık âlemine önce geldikleri için O’na ümmet olmamışlar, ama Miraç’ta ruhlarıyla Efendimiz’in arkasında namaz kılma şerefine ermişlerdir.
Peygamber Efendimiz, yeryüzünü şereflendirmesi yönüyle son peygamberdir. Ancak O’nun nuru (Nur-ı Muhammedî), Hazreti Âdem’den önce yaratılmıştır. İnsanlığı bir ağaca benzetecek olursak Nur-ı Muhammedî o ağacın çekirdeği, Efendimiz’in kendisi de meyvesidir. Nitekim bir hadis-i şerifte Efendimiz; “Sana peygamberlik ne zaman verildi?” diye sorulunca “Hazreti Âdem ruhla ceset arasında iken.” cevabını vererek bu hakikati dile getirmiştir. Hazreti Âdem’den Efendimiz’e kadar gelen bütün peygamberler; insanlığı, en mükemmel din olan İslâm’a ve son peygamber Hazreti Muhammed’in (sallallahu aleyhi ve sellem) nübüvvetine hazırlamıştır
. O’nun peygamberliğine, bütün nebîler ve onların yolunda giden bütün salih ve âlim kişiler, şahittir. Ve Yüce Kitabımız Kur’ân-ı Kerîm’de Allah Teâlâ, “Bütün dinlere üstün kılmak üzere Resûlü’nü hidayet ve hak din ile gönderen O’dur. Buna şahit olarak Allah yeter. Muhammed Allah’ın resûlüdür.” (Fetih Sûresi, 28. ve 29. âyetler) diyerek şahitlik etmektedir. Biz de bir kere daha bütün kalbimizle “Eşhedü enne Muhammeden Resûlullah” diyerek Efendimiz’in peygamberliğine şahitlik ediyor ve Yüce Rabb’imiz’den bizi o şanlı Nebî’ye lâyık ümmet eylemesini diliyoruz.