dogruluk

3.1 Doğruluğun Neticesi (Hikaye)

Kendi halinde bir tüccardı. Bir gün kumaşları gemiye yükledi. Endonezya’ya gitti, oraya yerleşti. İşini orada devam ettirdi. Kumaşları kaliteliydi. Tam da halkın aradığı cinstendi. Kendisi de kanaat sahibi bir insandı. Kazancı az olsun, temiz olsun düşüncesindeydi. Bir gün geç geldi iş yerine. Eleman iyi bir kâr elde etmişti sattığı mallardan. Merak etti, sordu: 

-Hangi kumaştan sattın? 

-Şu kumaştan efendim. 

-Metresini kaça verdin? 

-On akçeye. 

-Nasıl olur?” diye hayret etti, 

-Beş akçelik kumaşı on akçeye nasıl satarsın? Bize hakkı geçmiş adamcağızın. Görsen tanır mısın onu? 

Eleman gitti, müşteriyi buldu, getirdi. Dükkân sahibi müşteriyi karşısında görür görmez, helâllik istedi ve fazla parayı müşteriye uzattı. Müşteri şaşırmıştı. Böyle bir durumla ilk defa karşılaşıyordu. 

-Ne demekti hakkını helâl et? 

Olay kısa sürede dilden dile dolaştı. Çok geçmeden kralın kulağına kadar vardı. Sonunda kral kumaş tüccarını saraya çağırdı. Kral sordu: 

-Sizin yaptığınız bu davranışı daha önce biz ne duyduk, ne de gördük. Bunun aslı nedir? -Ben, dedi tüccar, bir Müslüman’ım. İslâm dini böyle emreder. Müşterinin bana hakkı geçmişti. Dolayısıyla kazancıma haram girmişti. Ben sadece bir yanlışı düzelttim. 

Kral, -İslâm nedir, Müslümanlık nedir? gibi peş peşe sorular sordu. Birer birer sorularını cevapladı. Kral ilk defa duyuyordu böyle bir dinin varlığını. Fazla zaman geçirmeden İslâm’ı kabul etti. Daha sonra kısa süre içinde de halk Müslüman oldu. 

250 milyonluk nüfusa sahip olan bugünkü Endonezya’nın Müslümanlığı kabul etmesindeki sır sadece beş akçelik kumaştı. Yapılan tek şey vardı sadece: İnandığı gibi yaşamak, sahip olduğu güzellikleri çevresiyle paylaşmaktı. Efendimizin müjdesi herkese açık: “Doğru ve güvenilir tüccar, kıyamet gününde peygamberler, sıddıklar (doğrular) ve şehitlerle beraberdir.” Yani, asıl etkili olan söz dili değil, hal diliydi. Konuşmaktan çok yaşamaktı. Anlatmaktan ziyade davranış dilinin devreye girmesiydi.

Sadakat, doğru olmak, sözünde durmak, dürüstlük ve sözünü yerine getirmek anlamlarına gelir. Bunun dışında sadakatin, kardeşinin Allah rızası için iyiliğini isteme ve ona hayırhah olma, dostluk, ahde vefâ, verilen sözü yerine getirmek, emanetlere riayet etmek, üzerine aldığı vazifeleri yerine getirmek gibi manaları da vardır. Sadakatin zıddı hıyanettir. 

Hâinlik ise olgun bir müslümana yakışmaz. Müslümanlar, karşılıklı işlerinde, başka insanlarla olan her türlü ilişkilerinde sadâkat ahlâkı üzere, doğru ve dürüst olmalıdırlar. Aynı kökten gelen sıdkın (doğruluğun) zıddı ise yalandır. 

Doğruluk; sözde, düşüncede ve davranışta gerçekleşir. Müminler, doğruluk ve dürüstlükten asla taviz vermezler. Kur’ân-ı Kerim’de, doğruluk ve istikametin üstünlüğü, önemi çok net bir şekilde belirtilmiştir. Cenâb-ı Hak şöyle buyuruyor: “Ey iman edenler, Allah’a karşı gelmekten sakının ve hep doğru söz söyleyin!” Bu âyet-i kerîme inançlı bir insanın her zaman dürüst olması gerektiğini bildirmektedir. 

Cenâb-ı Hak buyuruyor ki: 

“Bana şu altı şey hakkında tekeffülde bulunun (söz verin) ben de size Cennet’i tekeffül edeyim:

– Konuştuğunuz zaman doğru konuşun! 

– Vadettiğiniz zaman yerine getirin! 

– Emanette ‘emin’ olun! 

– Apış aranızı koruyun! 

– Gözlerinizi harama yumun! 

– Ellerinizi haramdan uzak tutun.”

Sâdık kimse, sözünde duran kimsedir. Onun içi ve dışı birdir. Yalan söylemez, hile yapmaz, kimseyi aldatmaz, işini düzgün yapar. Gittiği yol doğru bir yoldur. Mü’min, önce özünde (kalbinde) sâdık olmalıdır. Kalbinde yalana, hileye, düşmanlığa, hileye, fitneye yer vermemelidir. Ondan sonra da sözünde doğru olmalıdır. Konuşurken yalana, uydurmaya ve iftiraya başvurmamalıdır. Yalanın zararları açıktır, doğruluğun faydaları ise tartışılmayacak kadar çoktur. Mü’min, sonra da işinde doğru olmalıdır. İşini düzgün yapmalı, hileden ve aldatmadan uzak durmalıdır. 

Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Sıdk, insanı iyiliğe, iyilik de cennete götürür. Kişi, doğru söylemeye devam ettikçe, sonunda sıddîklardan olur. Yalan, kişiyi fücûra, fücûr da cehenneme götürür. Kişi yalan söylemeye devam ettikçe, sonunda Allah indinde yalancılardan yazılır.”(Buhârî, Edeb, 69; Müslim, Birr, 103-105) 

“Kul yalan söylemeye devam ettikçe kalbine siyah bir nokta vurulur. Sonra bu nokta büyür ve kalbin tamamı simsiyah kesilir. Bu kimse nihayet Allah katında «yalancılar» arasına kaydedilir.” (Muvatta’, Kelâm, 18) 

Konuya ilişkin Kahoot’a buradan ulaşabilirsiniz ;

Sevgini paylaş

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir