“Helal, Allah’ın Kitabı’nda helâl kıldıklarıdır. Haram da Allah’ın Kitabı’nda haram kıldıklarıdır. Hakkında bir şey demedikleri ise müsamaha gösterdiği (mubah) şeylerdendir.”
[Tirmizî, Libâs, 6; İbn Mâce, Et’ıme, 60]
“Sana şüphe veren şeyi bırak, şüphe vermeyene bak!”
(Tirmizî, Kıyâmet, 60)
“Helâl olan şeyler belli, harâm olan şeyler de bellidir. Bu ikisinin arasında, halkın birçoğunun helâl mi, harâm mı olduğunu bilmediği şüpheli şeyler vardır. Bunlardan sakınanlar, dinini ve ırzını korumuş olur. Sakınmayanlar ise zamanla harâma düşerler. Tıpkı, sürüsünü başkasına ait bir arâzinin etrafında otlatan çoban gibi ki, onun bu arâziye girme tehlikesi vardır. Dikkat edin! Her padişahın girilmesi yasak bir arâzisi vardır. Allâh’ın yasak arâzisi de harâm kıldığı şeylerdir.”
(Buhârî, Îmân, 39; Müslim, Müsâkât, 107)
“…Kim şüpheli olduğunu sezdiği bir şeyi terkederse, harâmlığı belli olan şeyi daha çok terk eder. Kim de şüphelendiği şeyi yapmada cü’retkâr olursa, harâmlığı açık olan şeye düşmesi daha kolaydır.”
(Buhârî, Buyû, 2)
“İyiliğin ne olduğunu sormaya mı geldin?” buyurdu. “Evet!” dedim. O zaman şunları söyledi: “Kalbine danış. İyilik, kalbin uygun gördüğü ve yapılmasını tasdik ettiği şeydir. Günâh ise içini tırmalayan ve başkaları sana «Yap!» diye fetvâlar verseler bile, içinde şüphe ve tereddüt uyandıran şeydir.”
(İbn-i Hanbel, IV, 227-228; Dârimî, Büyû, 2)