Maddeler hâlinde Allah’a niçin ibadet etmemiz gerektiği üzerinde duralım:
1. Allah İnsanı Sadece Kendisine İbadet Etmesi İçin Yaratmıştır
Her şeyden önce insanın yaratılış amacı, Allah’ı tanımak ve yalnızca O’na ibadet etmektir. Bunun için insan yaratılış amacının gereği olarak ibadet etmelidir. Kur’ân’da Allah,
“Ben insanları ve cinleri ancak Beni tanıyıp, Bana ibâdet etsinler diye yarattım.” (Zâriyât, 51/56) buyurarak insanın yaratılış amacını bildirmektedir.
Evet, insan; Allah’ı tanımak ve sadece O’na layıkıyla kulluk yapmak için yaratılmıştır. Kur’ân-ı Kerim’e baktığımızda insanın yaratılmasıyla ilgili âyetlerde insanın yaratılmasından
bahsedildikten hemen sonra genellikle “Allah’a ibadet”in yer aldığını görürüz. Birkaç örnek verelim:
“(O) göklerin, yerin ve o ikisinin arasında olan her şeyin Rabbidir. Öyleyse yalnız O’na kulluk et. O’na ibadetinde sabır ve sebat göster. O’na denk ve adaş olacak hiç kimse bilir misin?” (Meryem, 19/65)
“Rabbiniz Allah, işte bu vasıflara sahip olan Yüce Zâttır. O’ndan başka tanrı yoktur. Her şeyi yaratan O’dur. O hâlde yalnız O’na ibadet edin. Her şeyin yönetimi O’nun elinde-
dir.” (En’âm, 6/102)77
İnsanın yaratılması, yaşatılması, rızıklandırılması, her şeyin onun emrine verilmesi ve en şerefli varlık kılınması; Hakk’ı tanımak ve O’na kul olmak içindir. İnançsızlık ve ibadetsizlik
fıtrata aykırı bir durumdur. Mademki Rabbimiz Allah, bizi yaratmak suretiyle varlık sahnesine çıkarmıştır; o hâlde sırf bunun için Allah’a kulluk borcumuz vardır.
Allah’ın yaratması, insanın O’na ibadet etmesini gerektirir. “Rabbiniz Allah işte bu vasıflara sahip olan Yüce Zâttır.O’ndan başka tanrı yoktur. Her şeyi yaratan O’dur. O hâlde
yalnız O’na ibadet edin. Her şeyin yönetimi O’nun elindedir.” (En’âm, 6/102) Bu âyette de belirtildiği gibi, Rubûbiyet ve yaratıcılık sıfatlarına sahip sadece Allah Teâlâ’dır. O hâlde, ubûdiyete lâyık ve hak sahibi de sadece O’dur.
77 Ayrıca, bkz. En’âm, 6/14, 164; A’râf, 7/172; Yûnus, 10/3; Vâkıa, 56/57.
OKUMA PARÇASI
Zaman Zaman Kulluk Vazifemizi Unutabiliyoruz
Bir doktor anlatıyor: Çok yakın bir arkadaşım, 3-4 yaşlarındaki oğlunu kucağına almış, telaşla muayenehaneye gelmişti. Küçüğün ateşlendiğini ve kusmaya başladığını söylüyor, oğluna duyduğu sevgi onda büyük bir üzüntü ve endişe meydana getiriyordu. Kısa bir muayeneden sonra, yediği bir şeyin dokunmuş olabileceğini düşünerek sorduğumda;
“Buzdolabındaki bir kiloya yakın dondurmanın hemen hemen hepsini yemiş. Biz sonra fark ettik.” dedi.Mesele anlaşılmıştı. Ancak çocuğuna karşı büyük bir muhabbet duyan babayı teskin etmek, çocuğu tedavi etmekten daha zor olmuştu. Bu itibarla çocuğun da babasını ne kadar sevdiğini göstermek, aynı zamanda hastalanmasına sebep olan dondurma olduğunu ihsas etmek için; ‘Oğlum, babanı mı yoksa dondurmayı mı daha çok seviyorsun?’ dedim. Çocuğun cevabı; “Dondurmayı…”olmuştu.
Evet, çocuk henüz 3-4 yaşındaydı. O sevdiği şeye fazla düşkünlüğün kendisine zararı olacağını, ayrıca onu temin edenin babası olması cihetiyle, öncelikle onu sevmesi ge-
rektiğini, onun için hiçbir şeyi esirgemeyen, dondurma gibi bir şeyle kıyas bile edilemeyecek bir varlık olan babası olduğunu bilecek idrak şuuruna sahip değildi. Sadece çocukluk hissini dile getirmişti.
İşte biz büyükler; çoğu zaman idraksiz, şuursuz ufacık çocuğun durumuna düşerek, bize sonsuz nimetleri bağışlayan Yüce Rabbimize şükretmemiz, en çok O’nu severek O’na yönelmemiz gerekirken, yine O’nun lütfu olan dünya nimetlerini daha çok sevmiyor muyuz? Dünya hayatına dalarak kulluk vazifemizi unutmuyor muyuz? Bu fani dünya hayatına fazla düşkünlüğün bize zararı olduğunu bile bile…