4.1  AHİRETE İMAN – ÂHİRET ÖLÜMSÜZ OLARAK YAŞAYACAĞIMIZ ÂLEMDİR

Öldükten sonra Allah Teâlâ tarafından tekrar yaratılarak diriltileceğimiz ve ölümsüz olarak yaşayacağımız âleme âhiret denir. Dirileceğimiz güne de âhiret günü veya mahşer günü adı verilir. Âhiret gününden önce kıyametin kopması gerçekleşecektir. İsrafil isimli meleğin Sûr’a üflemesiyle başlayacak olan kıyametin kopuşu, bütün kâinatı ilgilendiren bir hâdisedir. Sadece dünya ile ilgili değildir. Kıyamet koparken neler olacağı Kur’ân-ı Kerîm’de, İnfitar Sûresi’nin ilk sekiz âyetinde şöyle anlatılır: “Gökyüzü yarıldığı zaman… Yıldızlar parçalanıp etrafa saçıldığı zaman… Denizler birbirine katılıp deniz hâline geldiği zaman… Kabirlerin içi dışına çıkarıldığı zaman… İşte o zaman! Her kişi ne yapıp ne yapmadığını iyice anlayacaktır. Ey insan, nedir seni o kerim Rabb’in hakkında aldatan? O değil mi seni yaratan, bütün vücut sistemini düzenleyen ve sana dengeli bir hilkat veren ve seni dilediği bir surette terkib eden?”

Kıyametin kopmasından sonra insanlar, Allah tarafından ikinci defa diriltilip iyilik ve kötülüklerinin karşılığını almak üzere Allah’ın huzurunda toplanacaklardır.

Rabb’imiz için insanlar öldükten sonra onları diriltmek çok kolaydır. Yüce Mevlâ bunu Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle bildirir: “Mahlukları ilkin yoktan yaratan, ölümden sonra da dirilten O’dur. Bu diriltme O’na göre pek kolaydır. Göklerde ve yerde en yüce sıfatlar O’nundur. Gerçekten O mutlak galiptir, tam hüküm ve hikmet sahibidir.” (Rûm Sûresi, 27. âyet)

Dünyada her gün milyonlarca canlıyı yoktan var eden ilahi kudrete yine yoktan yarattığı insanı ölümünden sonra ikinci defa nasıl yaratabilir, denilebilir mi? Gözümüzün önünde kışın beyaz sayfasını çevirip bahar ve yazın yeşil yaprağını açarak yeryüzü kitabını en güzel şekilde yazan, her ağacın her bitkinin programını onun küçücük çekirdeğinde saklayıp muhafaza eden Zat, vefat eden insanların ruhlarını nasıl muhafaza edecek denilebilir mi? Dünyayı ve sayısız küreleri, yıldızları kudret elinde top gibi yuvarlayan, tesbih taneleri gibi çeviren Cenâb-ı Hakk’ın hiçbir zorlukla karşılaşmadan yarattığı insanları tekrar diriltmesinde O’nun için hiçbir zorluk olamaz. Bahar mevsiminde bütün bitkileri ve çiçekleri yaratmak, O’nun kudretine bir çiçek yaratmak kadar kolaydır. Hiçbir şey O’nun kudretine zor gelmez.

Âhiret inancı ve şuuru; kabri, dünyanın sıkıntılı hayatından Cennet’e götüren bir koridor gibi gösterir. Böylece ölüm; çürüyüp yok olup gitmek değil, sadece bir yer değiştirme, dünya hayatındaki imtihanın bitmesi sebebiyle vazifeden ayrılma olarak görünür.

İyilik ve kötülüklerin karşılığı âhirete ertelenerek iyilerin ne kadar samimi oldukları ölçülür. Kötülere de yapmış oldukları kötü işlerden vazgeçmeleri için zaman tanınır. Eğer âhirete imanın gereği olan Allah’a hesap verme fikri olmazsa “Güçlü olan haklıdır.” kaidesine göre sorumluluk duygusunu kaybetmiş olanlar ve gücü ellerinde bulunduranlar, haktan ve adaletten yana olamazlar. Bunlar, kendi zevk ve heveslerini ölçü kabul ederek dünyayı ve sosyal hayatı Cehennem’e çevirebilirler.

Sevdiklerinin ölümü üzerine insanlar, büyük bir üzüntü duymakla beraber âhirete iman duygusu ile teselli bulabilir, bunalımlara düşmekten kurtulabilirler. “O ölmekle yok olup gitmedi. Onunla tekrar buluşup görüşme imkânını kaybetmiş değilim. Ebedî bir âlemde, sonsuz ve ölümsüz bir hayatta yeniden ve bir daha ayrılmamak üzere buluşacağım. Rabb’im bunu vaat ediyor, söz vermiş; O, sözünden dönmez.” diyerek teskin olurlar.

Öldükten sonra Allah tarafından diriltileceğine iman eden ve dünya hayatında yaptığı iyilik ve kötülüklerinin karşılığını göreceğine kesinlikle inanan bir insan, kendisini Peygamber Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) ahlâk tarzına göre ayarlar. Peygamber ahlâkı ile ahlâklanmış insanlardan meydana gelen bir toplumda huzur ve güven olur. İnsanlar, birbirlerine güvenerek iş yapar, birbirleriyle ellerinden geldiğince yardımlaşır. Âhirete iman, insana çok muhtaç olduğu sorumluluk duygusunu kazandırır. Bu duygu; kendimize, vatanımıza, ailemize, milletimize, insanlara, hatta hayvanlara karşı bile görevlerimizi yerine getirmemizi sağlar. Sevap kazanma inancımız ve isteğimiz de yardımlaşma, acıma, iyilik yapma duygularımızı geliştirir. Cezalandırılma endişesiyle başkalarına zarar vermekten, kötülük ve haksızlık yapmaktan kaçınırız. İyi olan insanlar, dünyada alamadıkları mükâfatlarını âhirette alma inancıyla mutlu olurlar. Sıkıntı ve bunalımdan kurtulup sağlıklı bir ömür sürerler. 

Haksızlığa uğrayanlar, ilâhî adalet ile haklarını alacaklarına ve suçlunun cezalandırılacağına inandıkları için içleri rahat, ruhsal durumları sağlıklı olur. Bunun yanında hakkını nasıl olsa âhirette alacağı inancıyla ufak tefek haklarını “İllâ da alacağım!” diye tutturmazlar. Şartları fazla zorlamaktan vazgeçip karşılarındaki insanları Allah’a havale ederler. Böylece toplum barışına, birlik ve beraberliğe büyük bir katkıda bulunurlar. Toplumdaki fertlerin bu tür duygulara sahip olmasının, hoşgörü zemininin meydana gelmesinde önemli tesiri vardır.

Allah’a ve âhirete inanıp faydalı işler yapan bir insan, öldükten sonra dirilmek suretiyle Cennet’te ebediyen Allah Teâlâ’nın çok değerli bir misafiri olarak mutlu bir şekilde yaşayacaktır. Eğer insan, âhirete inanmazsa veya âhiret olmazsa ölünce hiçbir işe yaramayan ve mikrop yuvası bir cesetten başka ne olabilir?

En Küçük Varlığın İsteğine Cevap Veren Allah İnsanın

Ebediyet Arzusuna da Cevap Verir

Allah Teâlâ, hayat sahibi olan en küçük, en zayıf, en âciz varlıkların bile gizli seslerini, dualarını işitsin, ihtiyacını görsün, onları beslesin ve onlarla ilgilensin; sonra da yarattıklarının en büyüğü, en değerlisi olarak gördüğü insanın ölümsüzlük isteğini, duasını işitmesin! Onun ebedî yaşama isteğini duymasın ve reddetsin. Kendisine muhatap aldığı kullarının asırlarca: “Öldükten sonra yok olmak istemiyoruz, bizi ebediyete mazhar kıl! Ey bizi sayısız nimetleriyle donatan sultanımız, bize gösterdiğin bu numunelerin asıllarını ve membalarını da göster. Bizi bu çöllerde mahvetme. Bizi huzuruna al. Yokluğa atarak azap etme…” diye dua dua yalvarışlarına hiç değer vermesin! İnsan gibi mucizevî bir sisteme mazhar ederek yarattığı varlığı, ağaçtan düşen bir yaprak gibi toprağa atıp çürütsün.

Aksine, bir incir çekirdeğini bile israf etmeyen Yüce Rabb’imiz, en mükemmel şekilde yarattığı insanı yokluğun karanlıklarına atmayacak ve yaptıklarının karşılığını kendisine verecektir. Mesela bir meyve çekirdeği görünüşte ölüdür. Fakat toprağa gömülünce yeşerecektir. Aynen bunun gibi ölen bir insan da dünya yönüyle ölü, âhiret yönüyle diridir. Çünkü insan da bir tohum gibi toprağa girecek, kabir kapısından geçip âhiret hayatına devam edecektir.

Allah, hiçbir şeyi faydasız ve boş yere yaratmamış, hiçbir şeyi hiçliğe, yokluğa atmamıştır.

Ekini biçerken öldürüyorlar. Başaktan buğdayı ayırıyorlar. Sonra değirmende un hâline getirip tekrar öldürüyorlar. Undan hamur yapıyorlar. Hamuru fırında pişirdikten sonra yani bir kez daha öldürdükten sonra ekmek elde ediyorlar.

Fakat defalarca ölen ve sonunda ekmek yapılan buğdayı insan yiyince buğday bir bakıma tekrar dirilip insan bedeninde ete, kemiğe, tırnağa, saça dönüştürülerek insana can oluyor, hayat oluyor. İşte bu mucizeleri her gün gözlerimiz önünde tazeleyip duran Allah Teâlâ, ölmüş insanları dünya hayatındaki imtihanlarının, diğer bir ifadeyle bu dünyada yapmış olduklarının karşılığını vermek üzere tekrar diriltecektir.

“De ki: Dünyayı gezin dolaşın da Allah’ın yaratmaya nasıl başladığını anlamaya çalışın. Sonra, Allah tekrar yaratmayı da ölümden sonra diriltmeyi de gerçekleştirecektir. Allah elbette her şeye kadirdir.” (Ankebût Sûresi, 20. âyet)

Sevgini paylaş

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir