2.2 DOSTLUK ARKADAŞLIK – AKREBİN ŞİFRESİ

 Bir yol gibi kıvrıla kıvrıla akan ırmağın kenarında salınan ardıç ağaçları, saçları bir o yana bir bu yana düşen çocuk gibi söğüt ağaçları… Dağların ardından gelen kurt ulumaları… Çiçeklerin insana baygınlık veren coşkun kokuları…

Bunlar Serhat’ın hiç alışık olmadığı şeylerdi. Bunların yerine apartmanlardan sarkan çamaşırlar, köşe başlarına yığılmış çöp kovaları, arabalardan şehre dolan mazot kokuları tanıdık gelirdi ona.

Hava karardıkça bu yabanlığı da korkuları da artıyordu. Yarasa gibi dallarda asılı duran yapraklar, korkularına korku katıyor, soğuk iliklerine işliyordu. Bir hışırtı duysa elindeki fenerin cılız ışığını sesin geldiği tarafa tutup kaygıyla bakınıyordu. “Yok! Yok! Korkmamalıyım!” avuntuları onu ancak birkaç saniye teselli edebiliyordu. Lider izci, onları kamp yerini bulmak için gönderdiğinde grup arkadaşıyla yolunu ayırmış, tek başına kamp yerine ulaşabileceğini düşünmüştü. Fakat bir saatte ulaşılması gereken kamp yerine saatler geçmesine rağmen hâlâ ulaşamamıştı. Kamp yerini bulamayacağını, ormanda kaybolduğunu anlayınca bir ağacın dibine çöküp kaldı. Ayaklarında derman kalmamıştı. Ayaklarını uzatıp yere otururken sabahki konuşma geldi aklına: “Haydi canım ben haklıyım işte. Hem lider, beni çocuk yerine koyup Levent’le eşleştirmeye çalışmasaydı. 

Neymiş efendim, bu dostluk kampın haricinde de sürecekmiş de birbirimizi her zaman kötülüklerden koruyacakmışız da…” Ormanın derinliklerinden gelen kurt ulumaları onu daldığı düşüncelerden çıkardı. Havanın kararmasıyla korkusu iyice arttı. Geri dönemeyeceğini düşünerek çevredeki dal parçalarını toplayıp onlarla bir yer ateşi yaktı. Sonra da sırt çantasındaki battaniyeyi ve süngeri çıkarıp ateşin kenarına oturdu. Ateşin meydana getirdiği gölgeler, çalıları şekilden şekle sokuyor, onu daha bir ürkütüyordu. Ateşin yanışını seyrederken liderin sözlerini düşünüyordu. 

Ateşin içinden çıkıp gelen bu hayaller karşısında daldı gitti: 

– Bak Serhat, Levent’le sen çok iyi bir ikili oluşturdunuz. Bu küçük grup içinde birbirinizi korumalısınız. 

– Amaaan! Ne işimize yarayacak ki bu! 

– Olur mu? Baş başa verip hatalarınızı düzeltebilirsiniz. Arada bir, ateşin pıtırtıları da bu konuşmaya katılıyordu. Söz sırası Serhat’e gelmişti: 

– Hıııh! Liderle âdeta pazarlık yapıyorlar gibi konuşuyorlardı. 

– Öyle basit görme bence. 

– Ne yani? Levent, bana hatamı mı söyleyecek! 

– Bir insan, dostunun sırtında akrep görse ve bunu söylese hata mı yapmış olur. İnsanların işlediği kusurlar da akrep gibidir. Akrepler de gizli gizli sokarlar ama fark edemeyiz. Dostumuzun uyarısı iyilikten başka bir şey değildir. Serhat’ı, gecenin karanlığına gömen düşüncelerden duyduğu kurt ulumaları çıkardı. Karanlığa doğru bakarken bütün kaslarının gerildiğini hissetti. Elinde olmadan gözünden birkaç damla yaş döküldü. Kendi kendine, 

– Ah, liderimin sözünü dinleseydim de Levent’ten ayrılmasaydım, diye hayıflandı. Battaniyesini küçük bir çocuk gibi kafasına çekip korkularından kurtulmayı düşündü. Biraz sonra çıtırtılar duyduğunu fark etti. Sesler adım adım ona yaklaşıyordu. Etrafı kontrol etmek istiyordu ama çalıların ötesini göremiyordu. Görmek istese ne olurdu ki… Çünkü ayağa kalkıp sesin geldiği yere bakamayacak, hatta titreyen bacaklarıyla kaçamayacak kadar korktuğu için olduğu yerde çakılı kalmıştı. Çığlık atmak istedi, ama korkudan sesinin bile çıkmayacağını anladı. Dehşet verici bir kâbusun ortasında hissetti 135 kendisini. Ne yapacağını şaşırmıştı. Böyle bir sonunun olabileceğini hiç düşünmemişti. Hayıflanmalarının bir fayda vermediğini anlıyordu, ama yine de şu an yanında kendilerinden kaçtığı izci arkadaşlarının olmasını çok istiyordu. Ses, birkaç metre ilerisine kadar yaklaşmıştı. Dışarıda neler oluyordu böyle! Soluk vermekten bile çekindiği bir anda sımsıkı sarıldığı battaniyesinin çekildiğini anlayınca, 

– Eyvah! İmdaaat! Kurtlar, diye avazının çıktığı kadar bağırıyor; ayaklarını var gücüyle savuruyordu. Çığlık çığlığa etrafı inletirken kurtların ona saldırmadığını anlamış, sıkı sıkı kapadığı gözlerini açmıştı. Bağırmaları devam ediyordu, ama niçin bağırdığına kendisi bile anlam veremiyordu. Çünkü etrafta kurt murt yoktu. Karşısındaki izci liderinden başkası değildi. Uzun bir süre etrafına donuk donuk bakan Serhat’ı kollarında tutan lider, 

– Serhat! Serhat! Sakin ol, kurt falan yok burada. Beni tanımadın mı? Benim ben, dedikten sonra geriye dönerek, 

– Heeeey gelin, Serhat’ı buldum, diye seslendi. Biraz sonra Levent ve diğerleri de oraya geldiler. Lider, Serhat’a gelenler arasındaki arkadaşı Levent’i göstererek şöyle dedi:

– İyi ki grup arkadaşın Levent’miş. Senin, onun yanından ayrıldığını kamptan çok uzaklarda olmasına rağmen geri gelip bize söyledi; yoksa seni bulamayacaktık. İzci lideri, Serhat’ın mahcubiyetini daha fazla arttırmamak için sözü kısa kesip, 

– Haydi, bakalım geri dönüyoruz. Kamptakiler daha fazla merakta kalmasınlar, dedi. Kampa dönerlerken Serhat, yaptığı hatayı anlamış, yol boyunca kendi hâline gülüyordu. Hışırtıları kurt zannetmesi, kurt zannettiği için de battaniyeyi çekiştiren hocasını tekmelemesi, avazı çıktığı kadar bağırması…

                                                                                                                                Murat KAYA 

Konuya ilişkin Kahoot’a burdan ulaşabilirsiniz ;

Sevgini paylaş

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir