Cemaate İkinci veya Daha Sonraki Rekatlarda Yetişen Kimse Namazını Nasıl Tamamlar?

Cemaate birinci rekatta yetişen kimse yukarıda anlatıldığı üzere namazını imamla beraber kılar. Cemaate diğer rekatlarda yetişen kimselerde namazlarını şöyle kılarlar:

İkinci rekatta cemaate yetişen kimsenin durumu: Birinci rekatın rükûuna yetişemeyen kimse, yetiştiği yerde niyet ederek tekbir alır ve imama uyarak namaza devam eder. Son oturuşta “Ettahiyyâtü”yü okuyup imamın selâm vermesini bekler. İmam sağ tarafa selâm verince yetişemediği rekatı tek başına kılmak üzere selâm vermeden “Allahu Ekber” diyerek ayağa kalkar, Sübhaneke, Eûzü-Besmele, Fatiha ve bir sûre

okur. Daha sonra rükû ve secdeleri yaparak oturur. “Ettahiyyâtü, Allahümme salli, Allahümme barik ve Rabbena” duâlarını okur. Önce sağa, sonra sola selâm vererek namazını bitirir.

Üçüncü rekatta cemaate yetişen kimsenin durumu: Dört rekatlı bir namazın üçüncü rekatında imama uyan kimse, son oturuşta “Ettahiyyâtü”yü okuyup imamın selâm vermesini bekler. İmam sağ tarafa selâm verince yetişemediği rekatları kılmak üzere selâm vermeden “Allahu Ekber” diyerek ayağa kalkar ve yetişemediği iki rekatı şöyle tamamlar:

“Sübhaneke”, “Eûzü-Besmele”, “Fatiha” ve bir sûre okuyup bilindiği üzere rükû ve secdelerini yaptıktan sonra “Allahu Ekber” diyerek ayağa kalkar. “Besmele”, “Fatiha” ve bir sûre okuyup yine rükû ve secdeleri yaptıktan sonra oturur. “Ettahiyyâtü, Allahümme salli, Allahümme barik ve Rabbena” duâlarını okuyup sağa ve sola selâm vererek namazını tamamlamış olur.

Üç rekatlı olan akşam ve vitir namazlarının üçüncü rekatında cemaate yetişen kimse imamla beraber o rekatı kılar. “Ettahiyyâtü”yü okuyup imamın selâm vermesini bekler. İmam sağ tarafa selâm verince kendisi selâm vermeden “Allahu Ekber” diyerek ayağa kalkar, Sübhaneke, Eûzü- Besmele, Fatiha ve bir sûre okur. Daha sonra rükû ve secdeleri yaparak oturur. Burada yalnız “Ettahiyyâtü”yü okuyup “Allahu Ekber” diyerek ayağa kalkar. “Besmele”, “Fatiha” ve bir sûre okuyup yine rükû ve secdeleri yaptıktan sonra oturur. “Ettahiyyâtü, Allahümme salli, Allahümme barik ve Rabbena” duâlarını okuyup sağa ve sola selâm vererek namazını bitirmiş olur.

Dördüncü rekatta cemaate yetişen kimsenin durumu: Dört rekatlı bir namazın dördüncü rekatında imama uyan kimse o

rekatı imam ile beraber kılar ve son oturuşta “Ettahiyyâtü”yü okuyup bekler. İmam sağ ve sol tarafa selâm verdikten sonra “Allahu Ekber” diyerek ayağa kalkar ve burada Sübhaneke, Eûzü-Besmele, Fatiha ve bir sûre okur. Daha sonra rükû ve secdeleri yaparak oturur. Burada yalnız “Ettahiyyâtü”yü okuyup “Allahu Ekber” diyerek ayağa kalkar. “Besmele”, “Fatiha” ve bir sûre okuyup yine rükû ve secdeleri yapıp oturmaksızın ayağa kalkar. Yalnız “Besmele” ve “Fatiha”yı okuduktan sonra rükû ve secdeleri yapar ve oturur. “Ettahiyyâtü, Allahümme salli, Allahümme barik ve Rabbena” duâlarını okuyup sağa ve sola selâm vererek namazını tamamlamış olur.

Son rekatın rükûundan sonra imama yetişen kimse, imam sağ ve sol tarafa selâm verince “Allahu Ekber” diyerek ayağa kalkar, kendisi baştan sona bütün rekatları kılarak namazını tamamlamış olur.

Sehiv Secdesi

Sehiv secdesi, yanılma secdesidir. Bir kimse namazda namazın farzlarından birini geciktirirse, namazın vaciplerinden birisini terk eder veya geciktirse sehiv secdesi yapması gerekir.

Namazda son oturuşta “Ettahiyyâtü” okunup sağa selâm verilir. Bundan sonra hemen secdeye gidilir. İki defa secde yaptıktan sonra tekrar oturulur. “Ettahiyyâtü”, “Allahümme salli-barik” “Rabbenâ” duâları okunur ve selâm verilir.

Tilâvet Secdesi

Kur’ân-ı Kerîm’de bazı secde âyetleri vardır ki, bunlardan birini okuyan veya dinleyen kimseye secde etmek vacip olur. Kur’ân-ı Kerîm’de on dört yerde secde âyetleri vardır.

Tilâvet secdesi şöyle yapılır:

Tilâvet secdesi niyetiyle eller kaldırılmaksızın Allahü ekber denilerek secdeye varılır. Secdede üç kere “sübhane rabbiye’l- a’lâ” denir. Sonra “Allahü ekber” denilerek secdeden kalkılır. Ayağa kalkarken “Gufrâneke rabbenâ ve ileykel masîr” denmesi müstehaptır.

Pratik İlmihâl

İki Namazı Bir Vakitte Kılmak (Cem’)

Hanefî mezhebinde namazları cem sadece hac ibadeti yapılırken Arafat ve Müzdelife’de bulunulduğu sırada yapılabilmektedir. Arafat’ta cem-i takdim, yani öğle ile ikindi namazları öğle vaktinde, Müzdelife’de ise cem-i tehir yani akşamla yatsı namazları, yatsı vaktinde kılmak suretiyle eda edilir. Hanefî mezhebinde bu iki durumun dışında namazları birleştirerek kılma yoktur.

Sabah namazı hiçbir şekilde cem edilmez. Cem yalnız öğle ile ikindi ve akşam ile yatsı arasında olabilir. Şayet cem-i takdim yapılacaksa, mesela öğle ile ikindi, öğlenin vaktinde birlikte kılınacaksa, öğle namazına başlarken cem yapmaya

niyet etmek gerekir. Cem-i tehirde ise, birinci namazın vakti içerisinde cem yapmaya niyet etmek gerekir. Aksi takdirde, namaz vaktinden sonraya ertelenmiş olur ki bu haramdır.

İçinde bulundukları şartlar itibarıyla vaktinde namaz kılabilme imkânına sahip olmayan kimseler, namazlarını cem etmek suretiyle en azından namaz kılmama günahından kurtulmuş olurlar ve kul olma mükellefiyetini yerine getirmiş olurlar.

Cem-i takdimde sırayı gözetmek gerekir. Önce öğlenin farzı sonra ikindinin farzı kılınmalıdır. Aradaki sünnetler kılınmaz.

Akşam ile yatsının cem-i tehir olarak birlikte kılınması durumunda da vitir namazı yatsı namazından sonra kılınır.

Uçakta iken eğer ayakta namaz kılınabiliyorsa namazlar ayakta kılınır. Ayakta namaz kılma imkânı yoksa duruma göre uçağa binmeden veya indikten sonra cem ederek kılınabilir.

Namazda ta’dîl-i erkân ne demektir?

Ta’dîl-i erkân, rükünleri, düzgün, yerli yerinde ve düzenli yapmak demektir. Ta’dîl-i erkâna riayetin sonucunda rükünler şekil olarak düzgün ve kıvamında yerine getirilmiş olur. Böylece kişi namazını üstün körü değil, “dört başı mamur” kılmış olur.

Namazda ta’dîl-i erkân, namazın kıyâm, rükû, sücûd gibi her bir rüknünün hakkını vererek yerine getirilmesi, acelecilik ve çabukluk gösterilmemesi demektir. Meselâ rükû’dan kalkıldığında vücut dimdik hâle gelmeli, en az bir kere “sübhâne rabbiye’l-azîm” diyecek kadar ayakta durulup ondan sonra secdeye varmalıdır. Her iki secde arasında da en az böyle bir tesbih miktarı durmalıdır. Yoksa rükû’dan tam doğrulmadan secdeye varmak, birinci secdeden sonra tam doğrulmadan ikinci secdeye gitmek ta’dîl-i erkân’a zıttır.

İmam Ebû Yusuf’a göre tadil-i erkan, farzdır. İmam Azam ile İmam Muhammed’e göre, vaciptir. Bu iki farklı yaklaşımdan birincisine göre, tadil-i erkan yapılmaksızın kılınan bir namazı yeniden kılmak gerekir, ikincisine göre ise,

tadil-i erkanı terkten dolayı yalnız sehiv secdesi gerekir. Fakat böyle bir namazı yeniden kılmak daha iyidir. Böylece insan ihtilaftan kurtulmuş olur.

Burada çok önemli bir hususa dikkat çekmek istiyoruz: Namazın kalıplarına, şekillerine vakar ve ciddiyetle riayet etme şeklinde tarif edebileceğimiz tadil-i erkanın yanında –ki bu açıdan buna dış tadil-i erkan da diyebiliriz– bir de “huşu” ve “hudu” denilen “iç tadil-i erkan” vardır. Gerçi fıkıh kitaplarında namazla ilgili olarak “iç tâdil-i erkân” sözü çok kullanılmamıştır. Ama huşû ve hudû ile alakalı bir tabir olarak “iç tadil-i erkan” denebilir. Huşû ve hudû, meseleyi namazın ruhuna bağlı götürmektir. İnsanın, Rabb’iyle münasebetinde asıl olan mânâdır, özdür, ruhtur. Fakat, onları taşıyan da lafızlardır, şekillerdir, kalıplardır. Bundan dolayı, mutlaka o lafızlara, kalıplara da dikkat edilmelidir. Esas alınan mânâyı o kalıpların taşıması lazım. Dolayısıyla, kalıp ve şekillerin hiçbir mânâsı yok denilemez. Zâhirî ahkam onlara bina edilir. Ne var ki, namaz vardır namazdan içeri, oruç vardır oruçtan içeri. Onun için buyrulur ki, “Kad eflehal mü’minûn. Ellezîne… Müminler kurtuldu. O müminler ki…” (Mü’minun, 23/1) İsmi mevsûlün sılası “hüm fi salâtihim hâşiûn” (Mü’minun, 23/2) şeklinde geliyor. Yani, “Onlar, her zaman namazlarında huşû içindedirler.” “Hüm yusallûn-Onlar namaz kılarlar.” denmiyor. Sebata ve devama işaret eden bir kalıp kullanılıyor. Yani, buyruluyor ki; ne zaman olursa olsun namazda haşyet yaşayanlar, huşû arayanlar, her karesini duya duya namaz kılanlar, işte kurtulanlar bunlardır.

Bu itibarla namaz kılarken, hem dış tadil-i erkana hem de iç tadil-i erkana riayet edilmelidir.

Namaz bir insanî davranıştır. Fakat o çizgi içinde kalınmadığı zaman yapılan hareketler hayvanî hareketlere

benzetiliyor. Mesela, hadis-i şerifte “Sizden biri imamdan önce başını rükûdan kaldırdığında Allah’ın suretini eşek suretine çevirmesinden korkmuyor mu!..” deniliyor. Demek ki, imamdan evvel harekete geçme meselesi insanlık çizgisinden çıkma manasına geliyor. Başka bir hadiste Peygamber Efendimiz: “Herhangi biriniz secdeye gittiği zaman horozun daneyi gagaladığı gibi yapmasın.” buyuruyor. Alnını yere vurup kaldırma bir hayvan davranışı. Namaz kılarken secdeye gidildiğinde “Köpek gibi ellerini yere sermesin.” deniliyor başka bir başka hadiste. Bütün bu zikredilen hadis-i şeriflerde oturmadan secdeye, secdeden rükûya, rükûdan kıyama kadar davranışların hayvan davranışlarından farklı olması gerektiğine dikkat çekiliyor.

Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem) bu mübarek sözleriyle bizi bir insanî davranış mecmuasına çağırıyor. Evet, huşû ve hudû ancak o kalıplarla ifade edilir.

Sevgini paylaş

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir