1. Sıdk, İslamî Değerlerin Medarıdır.

Bediüzzaman’a göre sıdk, İslam’ın pek güzel ahlakî dustürlarından biri olmakla kalmayıp aynı zamanda bütün İslami değerlerin üzerine oturduğu ana zemin, güç aldığı ana eksen durumundadır; teşbih caizse bir binanın temeli, bir makinenin motoru hükmündedir. Sıdk, İslam dininin, insanlığın, hatta içtimaî hayatın “olmazsa olmazı”dır. Kendi ifadesiyle

“.İslamiyetin esası, sıdktır. İmanın hassası, sıdktır. Bütün kemâlata îsal edici, sıdktır. Ahlak-ı âliye’nin hayatı, sıdktır. Terakkiyatın mihveri, sıdktır. Alem-i İslam’ın nizamı, sıdktır. Nev-i beşeri, Ka’be-i kemâlata îsal eden [ulaştıran], sıdktır. Ashab-ı kirâmı bütün insanlara tefevvuk ettiren [üstün kılan], sıdktır. Muhammed-i Hâşimî Aleyhissalatu Vesselam’ı merâtib-i beşerîyenin en yükseğine çıkaran, sıdktır.” 31

Nursi’nin şu ifadesine göre de sıdk, insanda, her çeşit faziletin neşvünema bulacağı zaruri zemindir. İnsan tabiatında bu zemin oluşmazsa diğer güzel ahlaklar gelişemeyecektir. Şöyle der:

“Ahlak-ı âliye ve yüksek huyları hakikate yapıştıran ve o ahlakı daima yaşattıran, ciddiyet ile sıdktır. Eğer sıdk kalkıp araya kizb girerse rüzgarlara oyuncak olan yapraklar gibi, o adam da insanlara oyuncak olur.” 32

Said Nursi nezdinde imanla sıdk ve diğer ahlakî faziletler o kadar ayrılmaz bir bütün ki bunlardan hangisi önceliklidir, tespit bile zorlaşır. Bir başka açıklamasında -yine kendi tabiri 33 ile- insaniyet-i kübra olan İslamiyete ait bütün güzelliklerin kaynağı ve mâulhayatı olan imanla “sıdk”ın imtizacının şöyle ifade edildiğini de görmekteyiz:

“Bence bir kalp ve vicdan fezâil-i İslamiye ile müzeyyen olmazsa, ondan hakiki hamiyet ve sadakat ve adalet beklenilmez.”34

Sıdk ve Kizb

Tabiat, boşluğu sevmez; sıdk yoksa onun zıddı olan kizb [yalan] veya yalanın, farklı unvan mertebelerindeki kardeşleri vardır. Bediüzzaman şöyle der:

“Riyakarlık fiili, bir nevî yalancılıktır. Dalkavukluk ve tasannu [yapmacıklık], alçakça bir yalancılıktır. Nifak ve münafıklık, muzır bir yalancılıktır. Yalancılık ise Sâni-i Zülcelâl’in kudretine iftira etmektir. Küfür bütün envaıyla kizbtir, yalancılıktır. İman sıdktır, doğruluktur. Bu sırra binaen kizb ve sıdkın ortasında hadsiz bir mesafe var; şark ve garp kadar birbirinden uzak olmak lazım geliyor.” 35

Evet, onun dilinde sıdk, pek çok ahlakî düstürdan sadece biri değil, İslam’ın temel ahlakî düsturlarının nerdeyse tamamını ifade eden, onların müteradifi ve temsilcisi ve tamamlayıcısı durumunda bir mefhumdur. Bu sebeple Bediüzzaman, sıdk, sadâkat, sıddîk, ihlas, sebat, tesânüt, adalet, hatta iman ve hamiyet kelimelerini sıkça yanyana kullanır. Bu vasıflar, gerçekten hem mütelâzımdır, hem de her biri fazla zorlanmadan “sıdk”la tevil edilebilir. Şöyle ki:

“Sadakat,” kelime olarak zâten “sıdk”tan gelir. Bir bakıma “sıdk”ın gereği olan güzelliklerden, doğruluklardan hiç ayrılmamak yani verilen sözü tutmak, sıdkı amel planında sâbit tutmak manasına gelir. Sâdık, “sadâkat sahibi” demektir. Sıddîk ise sadâkati tâvizsiz, mübâlağalı şekilde yürütendir. Bunların sıdkla irtibatı açıktır. “İhlas”ı, Allah rızasını aramada sebât ve sadâkat; “sebat”ı, sıdkın gerektirdiği ve Allah’ı razı edecek ameli işlemede (veya aramada) sadâkatin devamı; “tesânüt”ü, hakkı bulma veya korumada başkalarıyla işbirliği yapmak, bir başka ifade ile sıdkın sadakate dönüşmesi için başkalarıyla dayanışma; “adalet”i, kendisi sıdk olan Kur’an’ın emrine uygun olarak hak ve hukuklara riayet; “hamiyet”i, kısaca diğergamlık yani hemcinslerimize, başkalarına karşı şefkatli alaka olarak açıklasak, bu da imana bir nevî sadakattir. Çünkü imanımız, öncelikle dindaşlarımız36 olmak üzere bütün insanlara37 ve hatta “yaş ciğer sâhibi bütün mahlukâta(hayvanlara)” 38 karşı merhametli olmayı emretmektedir. Bu emre sadakatin en basit tezâhürü, diğergamlık ve hamiyettir.

Görüldüğü üzere Said Nursi’ye göre sıdk, ulaşılması gereken yüce hedeftir, idealdir; sadakat, yoldur, metottur, vasıtadır. Bütün güzellikler, hak, hakikat, Kur’an, ahiret, şuûnat-ı İlahiye “sıdk”tır; sıdkın yakalanması, yaşanması, hayata geçirilmesi, ondaki güzelliklerin gözle görülür hale getirilmesi de sadâkatledir. Bunu gerçekleştirebilen, derecesine göre sâdık ve sıddîktir.

2. Dava Adamı ve Sıdk

Bize göre Said Nursi, üç temel sebeple sıdka bu öncelikli yeri veriyor. Bu sebeplere geçmeden önce hemen kaydedelim ki, daha önce de belirttiğimiz üzere, Kur’an ve hadis, sıdka öncelikli bir değer vermektedir. Nursi bir mümin olarak buna uymak zorundadır. Ancak bir alim olarak da sıdka verilen bu önceliği aklî bir açıklamaya kavuşturmalıdır. Şu halde bu açıdan üç hususa dikkat çekebiliriz:

Birincisi: İnsan fıtratıyla ilgilidir. Ona göre, insan mükerrem bir fıtratta yaratıldığı için cevheri ve özü gereği daima hakkı ve doğruyu arar, batıla müşteri olmaz. “Batıl ve dalâl ise hakkı arıyorken haberi olmadan eline düşer.” 39 Yani insan bâtıla, batıl olduğu için müşteri olmaz. Öyleyse, insanlara, hak olan İslam’ı götürmeyi kendine dava edinen bir kimsenin, hakkı, sıdkı esas alması gerekir.

İkincisi: Bir yönüyle sıdk olan hakkın tabiatıyla ilgilidir. Nursi’ye göre hak galebe çalıcıdır, hakka galebe çalınamaz. Bâtılın hakka galabesi, bizzat değil, hak bir vasıta sebebiyledir ve o da geçici bir galebedir. 40 Hedefine meşru olmayan bir yolla giden, maksudunun zıddıyla ceza görür. 41 Şu halde sıdkı esas almak onun için başarı yolunda kaçınılmaz bir metottur.

Üçüncüsü: İslam’ın tabiatıyla ilgilidir. Yine Nursi’ye göre İslam’ın doğruluğunu ispatlayan delil öncelikle sıdktır. Çünkü, özü “tevhid,” “risalet,” “ahiret” ve “adalet”ten ibaret olan dinin42 doğruluğunu ispatlayıcı deliller üç çeşittir:

1. Ya aklîdir!
2. Ya naklîdir!
3. Ya da her ikisidir.

Nakli delil: Kur’an ve hadistir. Kendisi nakil olan din, sadece naklî delile dayansa devir gerekir, bu ise muhaldir. Öyleyse caiz değildir. (Devirden maksat tavuk mu yumurtadan, yumurta mı tavuktan çıkar tarzında delil getirmedir.

Bu sebeple naklî delillerin sıhhati, nübüvvetin sıhhat ve sıdkına bağlıdır. Sıdk delili aklîdir. Şayet nübüvvet de naklî delile dayansa yine devir gerekir, muhal lazım gelir. Kur’an, nübüvvet ve tevhîdi aklî delillerle ispat eder. Haşirle ilgili meselelerin hem aklî, hem naklî delillerle ispatı sahihtir.43

Sevgini paylaş

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir