hosgoru

Alçakgönüllülük-Hoşgörü-Nezaket ile ilgili Hadisler ve Güzel Sözler

“Allah bana: o kadar mütevazi olmalısınız (ve kendinizi öyle sıfırlamalisiniz) ki, neticede kimse kimseye böbürlenmeyip, zulmetmez kıvama gelebilmelidir, diye bildirdi.”

[Müslim, Cennet 64]

“Malı tasadduk etmek, ondan bir şey eksiltmez. Başkalarını bağışlayan bir kulun şeref ve izzetini Allah daha da artırır. Yüzü yerde olup mütevazi olanı Allah yükselttikçe yükseltir.”

[Müslim, Birr 69]

“Allah’ın elçi olarak gönderdiği her bir peygamber mutlaka koyun güderek çobanlık yapmıştır.” Ashab-ı Kiram: “Senin de güttüğün oldu mu ey Allah’ın Resûlü?” diye sorduklarında Resûl-i Ekrem s.a.v buyurdu ki:”Evet, ben de Mekkelilerin koyunlarını Karârît mevkiinde gütmüştüm.”

[Buhârî, İcâre 2, Enbiyâ 29]

“Allah Teâlâ bana: Tevazuyu tabiatınıza mal ederek birbirinize karşı öylesine alçak gönüllü olun ki hiçbir kimse bir diğerine karşı gurur, kibir, küstahlık ve haddini bilmeme gibi mezmum hareketlere tevessül etmesin, diye vahyetti.”

[Müslim, Cennet 64]

“Rıfk (lütufkâr ve müsamahakâr davranış) öyle bir haslettir ki, bulunduğu şeyi güzelleştirir, bulunmadığı şeyi de çirkinleştirir.”

[Müslim, Birr 78]

“Allah, rıfk (lütuf, ihsan ve müsamaha) sahibidir; rıfk ile hareket edilmesinden hoşnut olur. Kabalık, sertlik, müsamahasızlık gösterenlere ve başkalarına vermediği muvaffakiyeti rıfk ile muamele edenlere verir.”

[Buhârî, Edeb 35; Müslim, Birr 77]

Resulullah’ın s.a.v devesi Adbâ’yı hiçbir deve yarışta geçemez veya geride birakamazdi. Genç devesine binmiş bide bedevi çıkageldi ve yarışta Adbâ’yı geçti. Adbâ’ nın yarısı kaybetmesi Müslümanların ağrına gitti. Bu durumu öğrenen Hz. Peygamber s.a.v şöyle buyurdular: “Dünyada yükselen (zirveye çıkan) bir şeyi (oradan) indirmek, Allah’ın âdet-i sübhânisidir.”

[Buhârî, Cihâd 59, Rikak 38]

Bu zamanda hizmet-i îmâniyede hazz-ı nefsini bırakıp ve mahviyet ile tesânüd ve ittihâdı muhâfaza eden bir hâlis kardeşimiz, bir velîden ziyâde mevkî alıyor.“

Şûâlar, s. 266.

Evet, bahtiyar (odur ki), kevser-i Kur’ânîden süzülen tatlı, büyük bir havuzu kazanmak için, bir buz parçası nevindeki şahsiyetini ve enaniyetini o havuz içine atıp eritendir. “

Lem’alar, s.159.

Sen ey riyakâr nefsim! Dine hizmet ettim diye gururlanma… Hizmetini, ubudiyetini, geçen nimetlerin şükrü ve vazife-i fıtrat ve fariza-i hilkat ve netice-i sanat bil; ucb ve riyadan kurtul.”

Sözler, s. 436

Hem deme ki, “Halk içinde ben intihap edildim, bu meyveler benim ile gösteriliyor; demek bir meziyetim var.” Hayır, hâşâ; belki, herkesten evvel sana verildi. Çünkü herkesten ziyâde sen müflis ve muhtaç ve müteellim olduğundan, en evvel senin eline verildi.” Sözler, s. 210.

Kâmillerde, büyüklük mikyasıdır küçüklük.

Nâkıslarda, küçüklük mizanıdır büyüklük.

Sözler

Velayetin, şeyhliğin, büyüklüğün şe’ni tevazu ve mahviyettir. Tekebbür ve tahakküm değildir. Demek tekebbür eden, sabiyy-i müteşeyyihtir. Siz de büyük tanımayınız.

Sözler

İnsanda büyüklüğün mikyası; küçüklüktür, yani tevazudur. Küçüklüğün mizanı; büyüklüktür, yani tekebbürdür.

Hakikat Çekirdekleri, Risale-i Nur

Tevazuda ve terk-i enaniyette öyle lezzetli bir mükâfat var ki ağır bir yükten ve kendini soğuk beğendirmekten kurtarır.

Lemalar, Risale-i Nur

Tevazu, mahviyet ve terk-i enaniyet, bu zamanda ehl-i hakikate lâzım ve elzemdir. Çünkü bu asırda en büyük tehlike, benlikten ve hodfüruşluktan ileri geldiğinden ehl-i hak ve hakikat, mahviyetkârane daima kusurunu görmek ve nefsini itham etmek gerektir.

Emirdağ Lâhikası, Risale-i Nur

Sevgini paylaş

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir