“Veren al alan elden üstündür.”72

Yardımlaşma Mümin Ahlâkıdır

    Yardımlaşma, her şeyden önce mü’minin bir şiarıdır.Zira yardımlaşma, onun ahlâk ve karakteri hâline gelmiştir.O, elindeki imkânlar nispetinde daima vermeyi, yardım etmeyi fazilet kabul eder. Rabbimiz, Kur’ân-ı Kerim’de böyle davrananlar için mükâfat olarak Cennet’i vaad ediyor:

    “Allah, mü’minlerden mallarını ve canlarını, kendilerine (verilecek) cennet karşılığında satın almıştır.”

   Yapılan her şey, Allah için yapılmış olsa bile sonuç itibariyle, hayır adına yapılan yardımlaşmanın neticesi yani alınacak olan sevap, yine o işi yapan şahsa dönmektedir. Zira

bütünüyle bunların karşılığını Allah, eksiksiz bir şekilde verecektir. Bunu ifade eden başka bir âyetiyle Kur’ân, bize şu teminatı veriyor:

     “Hayır olarak harcadıklarınız, kendi iyiliğiniz içindir. Yapacağınız hayırları ancak Allah’ın rızasanı kazanmak için yapmalısınız. Hayır olarak verdiğiniz ne varsa; karşılığı size tam olarak verilir ve asla haksızlığa uğratılmazsınız.” 

    Diğer bir âyet-i kerimede ise müminler, yardıma, hem de sahip oldukları şeylerin en kalitelisini, en güzelini vermeye davet edilir: “Sevdiğiniz şeylerden infak etmedikçe iyiliğe nail olamazsınız.”75

     Yardımlaşma duygusu dinimizin esasları arasındadır. Dinde yardımlaşmanın zekât, fıtır sadakası, infak, sadaka,borç verme, mümin kardeşinin maddî-manevî bir sıkıntısını giderme, yaşlı bir insanın koluna girip onu yolun karşısına geçirme, harçlığını arkadaşıyla paylaşma gibi değişik boyutları vardır. Rabbimiz, kuluna yardım elini uzatmasını, kulunun diğer kullarına olan yardım şartına bağlamıştır. Bakınız bu hakikati Peygamber Efendimiz bir hadislerinde nasıl dile getiriyor: “Kim bir kulun dünyevî sıkıntısını giderirse, Allah da onun uhrevî sıkıntılarını giderir. Kim zorda kalmış birini kurtarırsa, Allah da onu dünyevî ve uhrevî zorluklardan kurtarır. İnsan, insanın yardımında olduğu müddetçe, Allah da o kulun yardımına koşar.”76

        Yardımlaşma Alışkanlık Hâline Getirilmeli

      İçinde yaşadığımız maddî dünyada, manevî değerlerin öne çıkarılması, böylece madde ve mana dengesinin ayarlanması,ayrı bir ehemmiyet arz etmektedir. Zira maddeyle mananın

beraber ve dengeli olmadığı bir dünyada, sosyal huzurdan bahsetmek mümkün değildir. Manayı terk edip maddenin peşinde koşan nice milletler vardır ki, aradıkları maddeyi elde et-

mişlerdir, ancak elde ettikleri bu maddenin çarkları arasında ezilip kalmaktan da kurtulamamışlardır. Nitekim oralarda tamamen ferdî bir hayat yaşanmakta, yardımlaşma, muhtacın elinden tutma gibi manevî duygular terk edilmektedir.

     Halbuki mü’min, Allah ahlâkıyla donanmasının bir gereği olarak, daima vericidir. O, başkalarının huzur içinde yaşayabilmesi için elindeki imkânları rahatlıkla ve bütünüyle seferber eder. Bir başka yaklaşımla, maddî-manevî vermek, mü’minde bir ahlâk hâline gelmiştir.

      Yardım etme alışkanlığını temin etmenin yolu, daha küçük yaşlardan itibaren çocuğu vermeye alıştırmaktan geçmektedir. İnanan insan verme endeksli bir plan ve programla çocuklarını eğitmeli, kendisi soğuktan tir tir titrerken bile yeri geldiğinde ayakkabısı veya ceketini, olmayan bir arkadaşına verebilme faziletine ulaştırmalı ve böylelikle yardımlaş-

ma duygusunun ruhunda taht kurmasını temin etmelidir.

       Bütünüyle bunlar, çocuğun vermeye alıştırılmasına bağlıdır. Başkalarına verilecek bütün hediyeleri, çocuğun önünde, yanında veya onun eliyle vermekle, aynı zamanda vermenin manasına tercüman olmak suretiyle yardımlaşma duygusunun, onların gönlünde mayalanması temin edilmiş olacaktır. Böylelikle neticede, ümmet-i Muhammed’in dertleriyle

titreyen uyanık ve hassas gönüllerle etrafın sarıldığına şahit olunacak ve bu noktadaki gayretlerin heba olup boşa gitmediği müşahede edilecektir.

      Vermeye engel birçok etkenin varlığı da düşünülecek olursa mü’min, hiçbir zaman, geniş imkânlara sahip olayım ve o zaman vereyim diye beklememeli, o an elindeki imkânlar nispetinde vermeyi alışkanlık hâline getirmelidir. Şu unutulmamalıdır ki, Allah (celle celâluhû) onu, ileride elde edip vermeyi düşündüklerinden değil, o an elinde bulundurduğu kıy- metlerinden hesaba çekecektir.

   Rabbimiz, “İyilikte ve kötülükten sakınmakta birbirinizle yardımlaşın; günah ve düşmanlıkta yardımlaşmayın”77 buyuruyor. Dinimizde zekât vermekten tutun da mümin kardeşine tatlı söz ve güler yüzle davranmaya kadar her şeyin iyilik kapsamı içine alındığını düşünürsek, dinimizin yardımlaşma sınırını ne kadar geniş tuttuğunu daha iyi kavrıyoruz.

Sevgini paylaş

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir