8.2 Hac İslam’a Bağlılığı Artırır

 Hac, Müslümanların dinen tespit edilen belirli zaman içinde Mekke’de bulunan Kâbe’yi ve bazı kutsal yerleri ziyaret ederek yaptıkları bir ibadettir. Hac ibadeti İslâm’ın 5 şartından biridir. Hicretin 9. yılında farz kılınmıştır. Kur’ân-ı Kerîm’de haccın farz olduğunu bildiren âyet şöyledir: “Gitmeye gücü yetenlerin Beytullah’ı (Kâbe’yi) ziyaret ederek hac yapması Allah’ın insanlar üzerinde bir hakkıdır.” (Âl-iİmran Sûresi, 97. âyet)

     Gücü yetenlerin farz olarak ömürlerinde bir defa yapacakları bu ibadetin fazileti büyüktür. “Kim Allah için hacceder de kötü söz ve davranışlardan sakınır ve günahlara sapmazsa -kul hakları hariç- annesinin onu doğurduğu günkü gibi günahlardan arınmış olarak döner.” hadis-i şerifi, haccın ne derece faziletli bir ibadet olduğunu anlatmaya yeter.

Hac, İnsana Kul Olma Zevkini Tattırır 

    Her insan, yaratılışı gereği Yüce Allah’a karşı kulluğunu ortaya koymak ihtiyacındadır. Hac; kula, en belirgin bir şekilde Yüce Allah karşısında aczini ortaya koyma, kulluğunu ifade etme ve O’nun verdiği nimetlere şükretme imkânı veren bir ibadettir. Çünkü hac ibadetini yapan kişi; mal,mülk, makam ve mevki gibi dünyevî bağlardan sıyrılarak Allah’a yönelir. Sonsuz güç ve kudret sahibinin karşısında O’na teslimiyetini ve bağlılığını ifade eder. Bu durum kendisine Allah’a kul olma zevkini tattırır.

Hac, Allah Katında İnsanların Eşit Olduğunun Göstergesidir

    Hac; renk, dil, ırk, ülke, kültür, makam ve mevki farkı gözetmeksizin aynı amaç ve gayeleri taşıyan milyonlarca Müslüman’ı bir araya getirerek eşitlik ve kardeşliğin çok canlı bir tablosunu meydana getirir. Zenginiyle fakiriyle,güçlüsüyle güçsüzüyle bütün hacılar aynı kıyafetler içinde,aynı güçlüklere katlanarak, aynı şartlarda hareket ederek bir eşitlik ve kardeşlik eğitiminden geçerler. Trilyonlara hükmeden bir zenginle geçimini zor karşılayan bir fakire,aynı kıyafet içinde Arafat’ta beraberce el açıp dua ettiren ve Kâbe’nin etrafında yan yana tavaf ettiren hac ibadeti; insanlara makam, mevki, mal mülkle böbürlenmemeyi, İslâm

kardeşliği içinde tanışıp kaynaşmayı ve âhireti unutmamayı öğretir. 

   İslâm dininin doğup yayıldığı, vahyin indiği, Peygamber Efendimiz’in ve arkadaşlarının binbir güçlük ve sıkıntılar içinde mücadeleler verdiği ve Hazreti Âdem’den beri bazı peygamberlerin uğrak yeri olmuş kutsal toprakları görmek,mü’minlerin dinî duygularını güçlendirir, İslâm’a bağlılıklarını artırır.

Hac Sabır ve Şükürdür

    Hac ibadetiyle Müslüman, Yüce Allah’ın kendisine lütfettiği sağlık, yetenek, mal ve mülk gibi dünyevî nimetlerin şükrünü eda etmiş olur. Hac yapan Müslümanlar sabır, tahammül, sıkıntılara katlanma, güçlüklere göğüs gerebilme,büyük kalabalıklarla aynı anda hareket ederek aynı şeyleri yapabilme, yardımlaşma, dayanışma ve belli kurallara adapte olabilme gibi ahlakî özelliklerini geliştirirler.

      Hac mevsimi dışında Kâbe’yi, Mekke ve Medine’nin diğer kutsal yerlerini ziyaret etmeye de umre denir. Umre yapmak sünnettir.

İLK VE SON HAC

    Mekke’nin fethi ile müşriklerin gücü tamamen kırılmış ve kutsal mekân gerçek kimliğine kavuşmuştu. Peygamber Efendimiz, fetihten bir süre sonra tekrar Medine’ye döndü ve bundan sonra Medine’ye büyük bir ziyaretçi akını başladı. İnsanlar gruplar hâlinde Efendimiz’i ziyaret ediyor, İslâm dinine giriyor,imanla şerefleniyordu. Müslümanlar, Medine’ye hicret edeli on yıl olmuş ve bu on yıl içinde Allah, İslâm dinini yüceltmişti. Dinin dışında ne varsa da hepsi hor ve hakir düşmüştü.

     Hicretin onuncu yılında Peygamber Efendimiz, hac için hazırlanıp kendisiyle birlikte hacca gidecek olanların Medine’ye gelmelerini istedi. Bu haber üzerine binlerce Müslüman Medine’de toplandı. Hazırlıklar tamamlanınca Efendiler Efendisi,bu büyük kalabalıkla birlikte Mekke’ye hacca gitti. Yemen’den ve başka beldelerden gelenlerin de aralarına katılmasıyla Müslümanların sayısı yüz bini geçmişti. Allah Resûlü, arefe günü öğleden sonra Arafat vadisinin ortasında devesi Kasva’nın üzerinde Veda Hutbesi’ni okudu.

     Hak din İslâm’a dair son nasihatlerini verdiği hutbenin so-

nunda,

     – Ey insanlar! Yarın beni sizden soracaklar ne diyeceksiniz,buyurunca Müslümanlar,

     – Allah’ın dinini tebliğ ettin. Vazifeni yerine getirdin. Şehadet ederiz, dediler.

   Bunun üzerine Efendimiz Aleyhisselâm, mübarek şehadet parmağını kaldırdı ve sonra cemaatin üzerine çevirip indirerek,

     – Şahit ol ya Rab! Şahit ol ya Rab! Şahit ol ya Rab, buyurdu.

     Ashabı ile vedalaştığı bu hac, Efendiler Efendisi’nin yaptığı ilk ve son hac oldu. Mekke’de on gün kadar kalıp veda haccını ve veda tavafını yaptıktan sonra Medine’ye geri döndü. Beraberindeki binlerce Müslüman da geldikleri yerlere dönüp hak din üzerine yaşamaya ve İslâm’ı yaymaya devam ettiler.

KARŞILIĞI CENNET

    Allah Resûlü şöyle buyurdu:

    – Umre ibadeti, bir sonraki umreye kadar işlenecek günahların affına sebeptir. Gereklerine uygun olarak yerine getirilmiş, günah ve isyan karıştırılmamış, ihlâs ve samimiyetle yeri-

ne getirilmiş haccın karşılığı ise ancak Cennet’tir.

GÜZEL HACCEDEN

    Sahabeden Ebû Hureyre (radıyallahu anh) der ki:

    “Ben Resûlullah’ın şöyle buyurduğunu işittim:

    – Kötü söz söylemeden ve büyük günah işlemeden hacceden kimse, annesinden doğduğu gündeki gibi günahsız olarak (evine) döner.”


Konuya ilişkin Kahoot’a buradan ulaşabilirsiniz ;

Sevgini paylaş

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir