Hazreti İbrahim ve hanımı Sâre’nin yaşları epey ilerlemişti. O zamana kadar da çocukları olmamıştı. İbrahim Aleyhisselâm hanımı Sâre’nin de uygun görmesiyle Hacer adında Mısırlı bir hanımı ikinci eşi olarak aldı. Ancak bu evlilikten kısa bir süre sonra Sâre ile Hacer arasında geçimsizlik baş gösterdi. Bu duruma çok üzülen Hacer, huzura kavuşmak için Allah’a çok dua etti. Yüce Allah da ona bir melek göndererek oğlu İsmail’i müjdeledi. İsmail doğunca Hacer ile Sâre arasındaki tatsızlıklar daha da arttı.

    Artık Hacer’le aynı evde yaşamak istemeyen Sâre, Hazreti İbrahim’den onu başka bir yere götürmesini istedi. Sâre’nin bu isteği vahiyle de tasdik olunca Hazreti İbrahim onları bir

meleğin yol göstermesiyle Mekke’ye götürdü.

   O zamanlar Mekke, içinde hiç kimsenin yaşamadığı ıssız bir yerdi. Hazreti İbrahim, onları Beyt’in (Kâbe’nin) yanında “Devha” denen büyük bir ağacın dibine bıraktı. Burası aslında zemzemin tam üstündeki bir yer idi. Fakat o anda orada hiç su yoktu. Hazreti İbrahim, hanımı ile oğlunun yanlarına içerisinde hurma bulunan bir çanta ile bir su tulumu bırakarak arkasını döndü ve oradan uzaklaşmaya başladı.

  Bir süre eşinin arkasından çaresizce bakan Hazreti Hacer,sonra İbrahim Peygamber’in peşine düştü ve:

  – Ey İbrahim! Bizi burada, hiçbir insanın hiçbir yoldaşın bulunmadığı bir yerde bırakıp nereye gidiyorsun, diye seslendi.

    Bu sözünü iki kere tekrarladı. Allah’ın emri gereği Hazreti İbrahim dönüp ona bakmayınca           Anne Hacer üçüncü kere seslendi:

     – Böyle yapmanı sana Allah mı emretti?

     O zaman İbrahim Aleyhisselâm,

     – Evet, buyurdu.

     Hazreti Hacer,

     – Öyleyse Rabb’imiz, bizi burada perişan etmez, dedi.Sonra oğlunun yanına geri döndü.

    Hazreti İbrahim de yoluna devam etti. Eşinin kendisini göremeyeceği kadar uzaklaşınca da ellerini kaldırdı ve şöyle dua etti:

     – Ey Rabb’imiz! Ben ailemden bir kısmını senin kutsal Mabed’inin yanında ekin bitmez bir vadide yerleştirdim. Ey bizim Rabb’imiz, namazı gereğince kılsınlar diye böyle yaptım.

Ya Rabbi, artık insanların bir kısmının gönüllerini onlara doğru yönelt, onları her türlü ürünlerden rızıklandır ki Sana şükretsinler. (İbrahim Sûresi, 37. âyet)

     Hazreti İbrahim eve geri dönerken hanımı Hacer de oğlu İsmail ile ilgilenmeye başlamıştı. Bir yandan çocuğunu emziriyor bir yandan da yanlarındaki sudan içiyordu. Ancak bir süre sonra kabındaki su bitmişti. Hem kendisi hem de bebeği çok susamıştı. Susuzluktan kıvranan bebeğine baktıkça içi gidiyordu. Onu bu hâlde seyretmenin acısına dayanamayarak oturduğu yerden kalktı ve kendisine en yakın bulduğu tepeye çıktı.Bu tepenin adı Safa idi. Tepenin üzerine çıkınca birilerini görebilir miyim diye etrafa bakındı ama kimseyi göremedi. Sonra Safa’dan inip vadiye ulaştı. Eteğini toplayıp telaşla koşmaya başladı. Vadiyi geçti ve Safa Tepesi’nin karşısındaki tepenin üzerine çıktı. Bu tepenin adı da Merve idi. Bu tepenin üzerinde de etrafa baktı ama yine kimseyi göremedi. Bu gidip gelişi tam yedi kere yaptı.

    Merve Tepesi’ne son yaklaştığında bir ses işitir gibi oldu.Kendi kendine “Sus!” dedi ve sese kulak verdi. O sesi tekrar işitmişti. Bunun üzerine,

      – Ey ses sahibi! Bana sesini işittirdin, bir yardımın varsa ge-

cikme, dedi.

      Derken zemzemin yanında bir melek belirdi. Bu, Cebrâil Aleyhisselâm idi. Hazreti Cebrâil ona seslendi:

      – Sen kimsin?

      – Ben Hacer’im, İbrahim’in oğlunun annesi…

      – İbrahim sizi kime bıraktı?

      – Allah Teâlâ’ya.

     – Her ihtiyacınızı görecek Zat’a emanet etmiş.

    Sonra Cebrâil yeri eşeledi ve nihayet su çıkmaya başladı.Suyu gören Hazreti Hacer çok heyecanlanmıştı. Boşa akmaması için suyu eliyle havuzluyor, bir taraftan da sudan kabına dolduruyordu. Su ise aktıkça dipten kaynıyordu.

   Hazreti Hacer sudan kana kana içti, sonra da çocuğunu emzirdi. Cebrâil Aleyhisselâm Hazreti Hacer’e,

    – Burada mahvoluruz diye korkmayın! Allah Teâlâ Hazretleri’nin burada bir Evi olacak ve bu Ev’i şu çocuk ve babası bina edecek. Allah Teâlâ o işin sahiplerini zayi etmez,dedi.

     Sonra da oradan ayrıldı.

   Günler gelip geçti ve derken bir gün Hazreti Hacer ve İsmail’in yakınlarında bir yere bir kafile uğradı. Mekke’nin aşağısına konaklamış olan kafileden bazıları ileride bir yere kuşların gidip geldiğini gördüler.Birbirlerine “Bu kuş su üzerinde dönüyor olmalı. Hâlbuki biz bu vadide su olmadığını biliyoruz!” dediler. Sonra yine de durumu araştırmak için oraya iki adam gönderdiler. Suyu görünce şaşıran adamlar, hemen kafilenin yanına geri döndüler.

   Arkadaşlarının getirdiği haberle kafile suyun yanına doğru hareket etti. Oraya vardıklarında suyun başında Hazreti Hacer’i buldular.

    Ona,

    – Senin yanında konaklamamıza izin verir misin, dediler.

    Hazreti Hacer yapılan teklifi kabul etti ve onlara,

    – Evet! Ama suda hakkınız olmadığını bilin, dedi.

    Onlar da,

    – Pekâlâ, dediler ve orada konakladılar.

    Sonra geride kalan adamlarına haber saldılar. Onlar da ge-

lince hep birlikte buraya yerleştiler.

EN ÜSTÜN AMEL

    Bir gün Peygamber Efendimiz’e şöyle soruldu:

    – En üstün amel hangisidir?

    – Allah ve Resûlü’ne iman etmektir.

    – Sonra hangisidir?

    – Allah yolunda cihat etmektir.

    – Sonra hangisidir?

    – Kabul olan hacdır.

ÇOCUĞUN HACCI

     Peygamber Efendimiz hacca giderken Revhâ Vadisi’nde

deve ile yolculuk yapan bir kafileye rastlamıştı. Onlara selâm

verdi ve,

     – Siz hangi kavimdensiniz, diye sordu.

     – Müslüman’ız, dediler ve,

     – Ya siz kimsiniz, diye sordular.

     Bunun üzerine sahabîler:

     – Resûlullahtır, dediler.

     Deve üzerindeki bir kadın küçük oğlunu göstererek,

     – Ya Resûlullah! Bunun için de hac var mıdır, diye sorunca

     Kâinatın Efendisi şöyle buyurdu:

     – Evet! Sana da sevap vardır!

Sevgini paylaş

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir