2.3 KİTAPLARA İMAN – ARADAKİ FARK

Bir gün Halife Me’mun, sohbet meclisinde bir Yahudi ilim adamına şöyle bir soru sordu:

—Madem olayları bu kadar akılcı bir anlayışla inceleyebiliyorsun da neden Müslüman olmuyorsun? Kur’ân’la, İncil ve Tevrat arasındaki farkı bilmiyor musun?

Yahudi şöyle cevap verdi:

— Bu konuda çalışma yapıyorum. Çalışmam bitince vardığım kararı size bildiririm.

Me’mun Yahudi’ye baskı yapmayı düşünmedi. Çünkü biliyordu ki baskıyla imana gelinmez, korkuyla Müslüman olunmazdı. Yahudi’yi kendi hâline bırakan Me’mun, ona bir daha bu konuda soru sormadı.

Aradan bir sene geçmiş ve Yahudi yine Me’mun’un meclisindeki ilim adamlarıyla sohbete başlamıştı. Ancak bu Yahudi, bir sene önceki Yahudi değildi. Bu defa İslâm’ı bütünüyle benimsemiş, Kur’ân’ın hükümlerini tamamıyla kabullenmişti. Halife Me’mun buna şaştı:

— Hayırdır inşallah. Bir sene önceki Kur’ân’la bir sene sonraki Kur’ân arasında ne fark var ki o zaman iman etmediniz de bu sene İslâm’a girdiniz, diye sordu.

Adam şöyle izah etti:

— Efendim, şüphesiz bir sene önceki Kur’ân’la bir sene sonraki Kur’ân arasında hiçbir fark yoktur. Beni İslâm’a yaklaştırıp iman etmeme vesile olan da budur zaten.

— Nedir, Kur’ân’ın değişmezliği mi?

— Evet. Bakın çalışmalarım nasıl cereyan etti ve ben nasıl bir sonuçla Müslüman oldum, onu arz edeyim sizlere, dedi ve şöyle devam etti:

— Önce evime çekildim. Günlerce İncil yazmaya koyuldum. Üç tane İncil nüshası yazdım. Birincide birkaç satırı eksik bıraktım. Ötekinde hiçbir eksik yoktu. Üçüncüsünde ise birkaç satır fazlaydı. Kendimden yapmıştım ilaveyi. Ben bu üç İncil’i de alıp kiliseye gittim. Papaza gösterdim. Papaz efendi üçünü de inceledi, tahkik etti. Sonunda satın aldı ve yaptığım hizmetten dolayı da beni tebrik etti. Dönüp geldim, aynı şekilde üç Tevrat nüshası yazdım. Bunun da birincisinde bazı âyetleri yazmadım, eksik kaleme aldım. İkincisi noksansızdı. Üçüncüsünde de kendim birkaç satır ilave ederek olmayanları da var gösterdim. Bunu da hahama gösterdim. Haham inceledi, üçünü de beğendi, parasını vererek satın aldı, teşekkür etti.

Bu defa sıra Kur’ân’daydı. Kur’ân büyüktü. Tamamını yazamazdım. Sadece üç cüz yazabildim. Birinci cüzünde birkaç satırını eksik bıraktım. İkinci cüzü tamam yazdım. Üçüncü cüzünü de birkaç satır ilave ile olmayanı var göstererek yazdım.

Büyük bir araştırmayla bütün din adamlarını gezdim. Hepsine de yazdığım Kur’ân cüzlerini gösterdim, almalarını söyledim. Hepsi de önceden memnuniyetle alacaklarını söylediler. Ama şöyle bir bakıp inceleyince hepsi de aynı yerleri yakaladılar ve şöyle dediler:

— Bu cüzde şu şu satırlar eksik, bu cüz ise tamam. Şu cüzde ise şu şu satırlar ilave edilmiş, fazla yazılmış. Kur’ân’ın aslında böyle bir kelime yoktur.

Hepsi de benim yazdığım cüzleri ezberlerinden eksiksiz okudular, tashih ettiler. Ben anladım ki Kur’ân nasıl nazil olmuşsa aynen korunmuş, aynı tazelik ve sağlamlığını da muhafaza etmektedir. Kur’ân’da ilave ya da noksan söz konusu değildir. Nazil olduğu şekli aynen koruyan en son kitaptır. Bundan sonra Müslüman oldum. İşte İslâm’a girmeme vesile olan araştırmam böyle oldu.

Kur’an ilk indirildiği günkü haliyle korunmaktadır. Onun bir ayetini bile değiştirmeye insanların gücü yetemez. Kur’an’ın bu özelliği karşısında müslüman olan Yahudi alimin hikayesinden bakalım aklımızda neler kaldı :

Sevgini paylaş

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir